Loading...
Kaptan? Sen hiç yıldırımla karşılaştın mı? Yağmurun zamandan hızlı aktığı yerlerde, gemini bir arada tutmaya, dalgalardan korunmaya çalıştığın anda, düşen yıldırıma hayran oldun mu? Hani "batsın böylesine" dedin mi hiç? Hüzünlü bir şarkıyı alıp güzelleştirdin mi? Bir yıldırıma, seni batırırcasına aşık oldun mu? İşte dünya, böyle döner. Kaçmalı mı peki fırtınalardan hep? Ankara soğuk kaptan, için üşüyor, gökyüzünden bir damla bile düşmüyor. Yıldırıma, yağmura hüzün doğuyor hep. Yine de onu arıyorum. Hangi limanda fırtına varsa, ben orada kopacağım. Bunun için yaratılmışım neyleyim. Ankara soğuk, dünya soğuk, yıldızlar soğuk. Düşlere çoktan yüz dönülmüş ve fırtınaya heyecan duymuyor kalbimiz. Sonbahar yitip gidiyor günlerimizin arasından. Dalgalar sakin. İçimi yalnızlıkla bir ürperti sarıyor bu sessizlikte. Tekrar anlamlı bir şarkı söylemek, ya da en azından içimden geçtiği gibi söylemek isterdim. Maziyi burkup bir rafta, tüm afetleri yeni baştan yaşamak istiyor gönlüm uslanmamışçasına. Yeni hikayeler yazmak istiyorum mesela gecelerce. Her gece heyecanla kalemime sarılmak, şimdilerde kalemlerim hep mürekkepsiz, gönlüm boş, ve fırtınalar çok uzakta. Uyanık kalmak da yasak bana. Yürümek mi gerek kaptan? Yoksa fırtınayı beklemek mi? Yağmur yağdığında dışarıda mı olmalı içeride mi? Bir deliyi izler gibi mi yaşamalı dünyayı, bir bilgenin nehri izlediği gibi mi bakmalı? Dünya hangi cebimizde? Biz hangi kumaştanız? "Keşke yağmur yağsaydı, birazcık yağmur yağsaydı."